Popüler Yayınlar

24 Şubat 2011 Perşembe

***TOPKAPI SARAYI***

TOPKAPI SARAYI (Bâb-üs Selâm Kapısı)
1478 yılında Fatih Sultan Mehmet’in inşaa ettirdiği Topkapı Sarayı‘nın tamamlanması 12 yıl sürmüştür, 380 yıl boyunca Osmanlı Devleti’nin yönetim merkezi olarak kullanılmıştır daha sonra padişahların Dolmabahçe, Yıldız gibi saraylara taşınmasıyla birlikte içerisinde Osmanlı Devleti’ne bağlı çeşitli görevliler yaşamaya başlamıştır, Saray boşaltıldıktan sonra dahi önemini kaybetmemiştir padişah ve ailesi her yıl Ramazan Ayı’nda sarayın Mukaddes Emanetler bölümünü ziyaret etmiştir...


ADALET KULESİ
Padişahların divan toplantılarını dinledikleri Adalet Kasrı Fatih Sultan Mehmed döneminde bağımsız kule şeklinde bir bina olarak yapılmıştı. Osmanlı Devleti’nin adaleti her şeyin üzerinde tuttuğunu ifade eden sembolik bir anlamı vardır. Çeşitli tamirler gören Adalet Kulesi Sultan II. Mahmud döneminde (1819-20) yıllarında tadil edilerek yükseltilmiştir. Daha sonra, 19 yy.da Sultan Abdülaziz döneminde bugünkü yüksek ve sivri külahlı görünümünü kazanmıştır.


DİVAN-I HÜMAYUN - KUBBE ALTI
Osmanlı Devleti’nin idare edildiği yer olan Divan-ı Hümâyûn haftanın dört günü (Cumartesi, Pazar-Pazartesi, Salı) günleri toplanırdı. Dîvan’ın asil üyeleri olan Sadrazam ve 6 veya 9 kişiden oluşan Kubbealtı vezirleri; Anadolu ve Rumeli kazaskerleri, Kubbe altındaki duvarın önünde yer alan divanda oturarak Devlet işlerini görüşürler ve dava dinleyerek sonuçlandırırlardı. Dîvan’da askeri sınıfa ait dava, veraset ve sair şer’i ve hukuki muameleleri gören kazaskerler vezirlerden sonra en yüksek rütbeli memurdu. Divan toplantılarının akabinde Padişah’ın huzuruna çıkılır ve o gün görüşülen konular özetlenirdi. Bugünkü Bakanlar Kurulu’nun vazifesini yapan Dîvan-ı Hümâyûn Kalemleri devletin bütün idari işlerine bakardı. 18. yy.ın sonlarına doğru hükümet işlerinin Sadrazam Sarayına (Bâb-ı Âli) nakledilmesiyle divan, kapıkulu askerlerine mevacip dağıtmak ve elçileri kabul etmek gibi sembolik bir konuma gelmiştir...


Tarihin gözleri var, surlarda delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta saha kalkmış Fatih"ten kalma kir at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakısta o mana: Öleceğiz ne çare?
Hayattan canlı ölum, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar, Karaca Ahmet...
O manayı bul da bul!
İlle İstanbul’da bul!
İstanbul,
İstanbul...
(Necip Fazıl Kısakürek)


Mavi bir nur karşımdaki
Mavi bir akışta İstanbul boğazı...
Dalıp gidiyorum tarihten bir sayfaya
Sarıyer sırtından bakıp bakıp boğaza
Bu boğazda başlamış,bu boğazda bitmiş nice sevdalar var...
Şu maviliğe bakarken gönlümde kalmaz açlık
Bu boğaz bana hep cenneti hatırlatır...


Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar..
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar...








4 yorum:

NANİ dedi ki...

Merhabalar,
bir İstanbul aşığı olan bana,
tarihi bilgiler, harika resimler ve şiirlerle bir kez daha sevdirdiniz.Emeğinize sağlık..

buğday taneleri dedi ki...

19 mayısta İstanbul gezisi tasarlıyorum. Bu açıdan bloğunuz çok faydalı oldu. Fakat Kutsal Emanetler Bölümünün fotoğrafları neden yok?

Gezi/yorum... dedi ki...

Nani; beğenin için teşekkür ederim..
Meral; İstanbula bir hafta sonu gitmiştim ve zaman çok sınırlıydı gezebildiğim ve resmini çekebildiğim yerlerin resmini çektim. Kutsal emanetler o gün çok kalabalıktı gezmeye fırsatım oldu ama resim çekmek zaten yasaktı o bölgede.. Sana güzel bir gezi diliyorum, bende 19 mayısta urfata olacağım isallah..

buğday taneleri dedi ki...

aslında önerilerinizi çocuklu ailelere göre yaparsanız memnun olurum :)